7-8 yaşlarımda izlediğim bir filmde devasa bir kardan adam tüm şehri yakıp yıkıyordu. Bir baba ve çocuğu ise kardan adamdan kurtulmak için şehrin en yüksek binasının çatısına çıkmaya çalışıyorlardı. Bunu fark eden kardan adam da binanın en üstüne tırmandı. Filmin en heyecanlı yerinde çocuğun babası bağırarak “Hiç bir şey düşünme. Eğer düşünecek olursan kardan adam bizi öldürecek” diye seslendi. Fakat çocuk düşünmeden durmayı başaramadığı için kardan adam ikisini de bir güzel buzlu midesine indirdi.
İşte tam bu noktada, yeni yeni birbirine entegre olan devrelerimden duman kokuları gelmeye başladı. Beynimde yanan mum ışığında düşünmemenin mümkün olup olmayacağını düşünemeye başladım. İlk paradoks deneyimimi yaşadığımı yıllar sonra farketiysem de beyaz boşluk hayal ederek düşünmemenin mümkün olduğuna kendimi inandırmıştım o yıllarda.
Beyni tamamen kapatmak imkansız olsa da düşünmemeye doğru atılan her adım bizi geçmiş ve gelecekten uzaklaştırıp şimdiyi yaşamaya yöneltecektir. Beynimiz genellikle şimdi de yaşadıklarımızı daha çok otomatiğe bağlarken, biz(benlik) genellikle geçmişimizle ya da geleceğimizle uğraşırız. İşte düşüncesizlik bize şimdinin farkındalığına varmamızı sağlar. Çoşku verir, şaşırtır.
Peki şimdiyi nasıl bilinçli olarak algılarız
- Nefes alış verişlerimizdeki hava akımının ritmini takip ederek
- En yakındaki sesten en uzaktaki sese doğru sırasıyla odaklanarak
- Dokunduğumuz objelerin kıvrımlarını, desenlerini, renklerini, parmaklarımızda bıraktığı çukurun genişliğini ve derinliğini algılamaya çalışarak
- Bonus: Sağ ayağınızdaki serçe parmağınızı hareket ettirmenin verdiği huzuru en derinlerinizde hissederek 🙂
Konuyu toparlarsak: “Şimdiyi algılamaktır hayatın lezzeti.”
düşünmeyen insan hayvandan bile acizdir bence.
Çok güzel bir yazı teşekkürler.
güzel makale.
Farklı bir makale olmuş. 🙂
Bunu yazarken Doctor who the-Snowmen adlı özel bölümünden mi esinlendin çünkü ilk 2 paragraf benzemekte ayrıca fotorafa bir şey demiyorum 🙂