İkilik Yanılsaması

Aklın G’özü adlı kitapta, Tanrı ile Ölümlü’nün özgür irade ve varlık üzerine yaptıkları sohbeti konu eden bir yazı vardır. Diyaloğun bir yerinde Tanrı, bir Zen ozanının aşağıdaki dizesini hatırlatır:

Eğer yalın gerçeğe ulaşmak istiyorsan,
Doğru ya da yanlışla ilgilenme.
Doğru ile yanlış arasındaki çekişme
Aklın hastalığıdır.

duality___escher_vision_i_by_lxrichbirdsfİnsan, çevresini algılayabilmek ve öğrenebilmek için ikilik (düalite) kavramını çok fazla kullanır. Yanlış-doğru, ask-nefret, doğum-ölüm, ruh-beden, cennet-cehennem, güzel-çirkin … gibi. Bu kavramlar arasındaki gelgitler insanların davranışlarını, kişiliklerini, ilişkilerini … belirler. İşin özündeyse ikilik, bütünü soyut parçalara ayırmaktır. Bu kavramlara takıldığımız sürece, kronik bir akıl hastası olmaya devam ederiz. Ama akıl hastası olduğumuzun farkına varamayız çünkü tüm insanlık bu kavramlarla haşır neşir olmaktadır. Bu tartışmalardan uzaklaşmak demekse, toplumdan dışlanmak anlamına gelecektir.

Peki tüm bu zıtlıkların arasındaki farklılıkları zihnimizde nasıl yok ederiz? Bir an vücudunuzdaki bir hücre olduğunuzu varsayın. Mide duvarı hücresi olduğunuzu düşünelim. Bu durumda ortalama 3-5 günlük bir yaşam süreniz olacaktır. Bu süreç zarfında çevrenizdeki hücrelerle ilişkiler kuracak ve varlığınızı devam ettirmeye çalışacaksınız. Fakat işin özündeyse bir insanın hayatını devam ettirebilmesi için gerekli olan milyarlarca hücresinden birisiniz. Size biçilen görevi yerine getirmekle meşgul olduğunuzun hiç farkında olmadan yok olup gideceksiniz ve sizin yerinize görevi yeni bir hücre devralacak. İnsansa bir hücreye göre sonsuz sayılabilecek bir zaman diliminde yaşamış olacak.

İşte insanları da bir hücreye benzetebiliriz. Bir bütünün küçük parçalarıyız sadece. Farkında olmadığımız ve hiç bir zamanda bilemeyeceğimiz bir görevi idrak etmekten başka bir anlamı olmayan canlılarız. İkilik kavramıysa hiç bir zaman algılayamayacağımız o bütünü anladığımız yanılsamasından başka bir şey değil.

Fotoğraf: http://bit.ly/GzyqNS

 

Sanal Klonlar

Zite, Flipboard gibi keşif (discovery) uygulamaları hayatımızın birer parçası olmaya başladı. Siri gibi yenilikçi teknolojiler ise bilgisayar ile insan arasındaki iletişimi oldukça basitleştiriyor. Bizi anlıyorlar ve bilgi kalabalığının içerisinden bizim yerimize seçimler yapıyorlar.

Bu uygulamalarla ne kadar çok etkileşimde bulunursak onlarda o kadar iyi bizi analiz ediyorlar. Aslında şu an önemsiz gibi gözüken konularda da olsa neticede bizim yerimize bazı kararlar veriyorlar. Belkide geleceğinizi değiştirecek fikri keşif uygulamaları karşınıza çıkartacak.

Gerçekte ise adım adım sanal dünyaya kopyalanıyoruz. Önümüzdeki senelerde internete bağlı her insanın bir de sanal kopyası olacağını düşünüyorum. Size ait sanal kopyanız, bir asistandan çok daha öte işlevleri olacak.

İşte sanal kopya üzerine bazı fikirlerim

  • 7 / 24 internette yaşayan bu kopyaların, zaman kavramı saniye yerine sahip oldukları CPI (cycles per instruction) ile orantılı olacak. Bulut bilişim sayesinde sanal kopyalarımızın gücünü arttırabilmek için CPI satın alması gerçekleştireceğiz.
  • İlk prototiplerde insanları kopyalamak için yıllar boyu sürecek karşılıklı (insan ve kopyası) etkileşime ihtiyaç duyulacak. Fakat ilerleyen prototiplerde insan kopyasını çıkarmak için hafıza ve deneyim kopyalama sistemleri devreye girecek.
  • İnsanlar kopyalarını ne kadar geliştirirlerse hayatlarının o kadar kolaylaşacağını düşündükleri için, birikimlerini gerçek hayattan ziyade kopyaları için harcayacaklar.
  • Kopyaların ölümsüz olmaları da insanları en çok cezbeden noktalardan olacak. Öldükten sonra dahi kopyalarımız yaşamaya, ilham vermeye, yeni fikirler üretmeye, kendini geliştirmeye devam edecek. Arkadaşlarımız biz öldükten sonra kopyalarımız ile etkileşime devam edebilecekler.
  • İnsanlar boş zamanlarının büyük kısmını sanal klonlarına ayıracaklar. En iyi arkadaşları kendi sanal klonları olacak. (En sevdiğiniz kişinin arkadaşınız olduğunu düşünün, yani kendinizin)
  • Asimov’un Vakıf serisinde anlatılan Gaia ütopyası sanal kopyalar sayesinde gerçek olacak. Kollektif bilincin gücü karşısında insanlar kendi kararlarını almak yerine sanal kopyalarının verdikleri kararlara güvenecekler. Bu kararlar kuracağınız şirketin pazarlama bütçesini nasıl dağıtmanız gerektiğinden tutunda, çocuk yapıp yapmama kararına kadar çok geniş bir alanı kapsayacak.

Daha fazla kafa karışıklığına neden olmamak için burada dursam iyi olacak 🙂

 

Şahsi Eleştiri

Şahsi manifesto yazısını yazmamın üzerinden nerdeyse 2 yıl geçmiş. Yazıyı hatırlatması için koluma takdığım bileklik ise ara ara da olsa hatırlatma görevini yerine getirdi. Peki hatırlatması benim bu maddeleri dikkate almamı sağladı mı tarştışılır. Maalesef, hayat maddelenecek kadar basit değil. Bakalım bu iki yıl için de hangi maddelere sahip çıkmışım.

· Kaçma. Üstüne git. Boş korkulara kapılma. (Evet)
Bu maddenin hakkını verdim sayılır. Bilmediklerimizden ve deneyimlemediklerimizen korkuyoruz. Yaşadıktan sonra korkudan eser kalmıyor.

· Uygula. Kararını ver ve fazla sorgulama. Etkilenecek herkesten onay almayı bekleme. (Hayır)
Maalesef yazdığı kadar kolay olmuyor. Zaman geçtikçe çok daha fazla iple düğümlendiğimi farkettim hayata ve çevreme.

· Güven. Kişiliğinin arkasında dur. (Hayır)
Yaşanmışlıklar ve deneyimler arttıkça güven duygusu da otamatik olarak azalıyor. Belki de sadece ailenize ve sevdiklerinize gözü kapalı güveniyorsunuz. “Kişiğin arkasında durmak” da önemini yitiriyor. Değişimi kabul etmek gerekiyor. Ufuk çizginiz uzadıkça, yargılarınız ve sabitleriniz de azalıyor.

· Kabullen. Yanlışını apaçık gösterirlerse kabullen. Diklenme. (Evet-Hayır)
Kabullenmek çok acı veriyor ve doğal olarak zaman alıyor. Ne kadar zor olsa da kabullendikçe, kendinize bir adım daha yaklaşıyorsunuz. Gerçeklerle yüzleşmek için çalışmalarım devam ediyor.

· Kullandırtma. Yumuşak başlı olma. Marhametini (varsa) ayaklar altına aldırtma. (Hayır)
Bu maddenin de hakkını veremedim. Kullanıldığınızı maalesef kullanıldıktan sonra farkediyorsunuz.

· Az muhattap ol. İster çok dinle ister az dinle ama mutlaka az konuş. (Evet-Hayır)
Bu denegeyi ayarlamak çok zor. Ama az konuşmanın hatta susmanın yerine göre gayet etkili bir cevap olduğunu ve anlık parlamalar yerine düşünmenin beni doğrulara bir adım daha yaklaştırdığını farkettim.

· Rahat ol. Fazla ciddiye ya da gayri ciddiye alma.( Hayır)
Sadece yazıda kalan maddelerden biri daha. Rahat olmak sanırım insanın geninde olan bir özellik.

· Söyleyeceklerini esirgeme. Emin ol herkes için en doğrusu bu olacaktır. (Hayır)
İnsanların yüzüne bana göre yanlışlarını söylemek konusunda ve Hayır deme konusunda büyük zaaflarım var. Herkesin kendi dünyasında doğru olduğunu da eklemek istiyorum bu maddeye. Bu yüzden yanlış kelimesi kişilerde öteki için anlamlı hale geliyor.

· Olduğun gibi görün. Arkasından konuşma. Gözlere konuş. Üsluplu ama doğruca. (Evet-Hayır) Eskisinden daha fazla artık gözlere bakarak konuşuyorum. Gözler herşeyi ele veriyor çünkü.

· Hedeflerin olsun. Amaçların için çabala. Sadece kendinden onay al. (Evet-Hayır)
Hedeflerim vardı, değiştiler. Amaçlarım için çabaladım, hala çabalıyorum. Belki bir arpa boyu kadar yol katetmedim. Sadece kendinden onay alma noktası ise hayal.

· Harekete geç. Düşün, taşın, bekleme. (Hayır)
İçimdeki devinimi durdurmak için türlü yollar keşfetmek zorunda kaldım. Taşınamadım, harekete geçemedim, bekledim sadece. Beklemek çok rahat geldi. Kader kısmet dedim çoğu zaman.

· Durma. Aynı noktada kalma. Değiş, devin, evril, düş, kalk. (Evet-Hayır)
Durmamak için değişmek için çok çabalıyorum. Her gün yeni bir ben keşfediyorum. Ama değişmek zaman alıyor.

· Serseri ol. Gül, eğlen, dalga geç, dans et, yaşa. (Hayır)
Bir kaç düğündeki zorlamalar dışında dans etmedim. Gülüp geçemedim.

· Anı yaşa. Geçmiş ve gelecekle uğraşarak zamanı öldürme. (Hayır)
Bazen geçmişten çıkamadım, bazen de hayallerimde kendi dünyamı yaratıp içine sevdiklerimi koyup geleceğe gittim. Ama anı yaşamak noktasını başaramadım.

· Pişman olma. Eğrisiyle doğrusuyla her yaşanılanın arkasında dur. Sen deneyimlerinsin. (Evet)
Pişman değilim. Yanlışlarım doğru yolu görmemde yardımcı oldular. Doğru yola girebildim mi peki orası tartışılır 🙂

· İşin aracın olsun. Amacın değil. Sadece iş yap, şahıslara takılma. (Hayır)
Şahıslara takıldım. İnsanlarla iş yapıyorsanız, ister istemez çevrenize takılıyorsunuz. Hatta takılıp, düşedebiliyorsunuz.

· Peşinden gitme. Sen yolunda gitmeye devam et. Senle olmak isteyenler, peşine takılsın. (Hayır)
İnanışlarımın, işlerimin ve sevdiklerimin peşinden gittim. Böylesi daha kolayıma geldi. İnsanları sürükleyecek enerjim atıl duruyor. Belki tekrardan canlanır kim bilir.

· Bilincinde ol. Bir hiç olduğunun farkındalığında kal. (Evet)
Başımı her yastığa koyduğumda yaşayıp yaşamamam arasındaki farkın bir kaç mutluluk ve bir kaç üzüntü olduğunu düşünüyorum.

· Unutma. Daim olan sensin. Yalnız doğdun yalnız öleceksin. (Evet)
Mezarlıkları ziyaret ettiğimde inanılmaz rahatlıyorum. Çünkü benden önce milyarlarcasının da aynı dertleri, tasaları çektiklerini ve şimdi koca bir karanlığın içinde huzur içinde yattıklarını görüyorum.

Ve bilekliğim görevini tamamladın artık. Kim bilir belki yeni bir bilekliğim ve yeni maddelerim olur. Değişmek güzeldir 🙂

Maddelerden kurtulup bir kaç söz daha söylemek istiyorum.

Yaşadıkça, hayatındaki maddelerin azaldığını farkedeceksin. Hayatın basitleşmen olacak. Geçmişini kurcalayıp, geleceğini planlarken geçecek zamanın. Ne geçmişe gidebileceksin ne de geleceğe.

Oruç Aruoba’nın dediği gibi “Yaşarken, sürekli, düştüğünü göreceksin çeşitli yüksekliklerden çeşitli derinliklere. Yaşamın düşüşün olacak.”

Önemli olan bu düşüşün sırasında senin evrenine ait tüm fizik kurallarını ters düz eden insanla karşılaşman. İşte o zaman düşüşün yavaşlıyor ve duruyor. Hatta uslu olursanız şirinleri bile görebiliyorsunuz. Geçen iki yılda ben gördüm, sizler de görürsünüz umarım.

 

Adobe’un Mobil Dünyası

flash-platform-logoAdobe (Satın alımdan önce Macromedia ), mobil dünyadaki ilerlemeyi bir çok şirketten önce farkederek, ilk adımları atanlar arasında oldu.  2003 senesinde Macromedia, Flash lite versiyonu ile Flash teknolojisinin kapılarını kısıtlı da olsa mobil dünyaya açtı.

Fakat mobil dünya, kişisel bilgisayarların dünyasından farklı olarak donanım sahiplerinin hegomanyosındadır. Telefon üreticileri, donanımlarının üzerinde koşacak yazılımları kendi kuralları çerçevesinde kontrol altında tutmaktadırlar. Doğal olarak Adobe gibi sadece yazılım üreten teknoloji şirketlerinin mobil dünyada var olabilmesi için donanım sahipleri ile anlaşması gerekiyor. Bu dünyadaki son yılların yükseleni Apple, Adobe ile anlaşmayıp flash teknolojisini cihazlarına entegre etmedi. Bunun nedeni olarak flash’ın yavaş olması ve bataryayı hızlı tüketmesi gösterilse de (son güncellemelerle birlikte flash mobil tarafta kabul edilebilir bir standartta çalışmaktadır), altında çok daha büyük çıkar çatışmaları olduğu kesin.

Adobe’un Flash üzerinde oluşturduğu ekosistemdeki en büyük kozu, Flash Player’in %99’a varan penatrasyona sahip olması. Flash; html, javascript ve css gibi standart bir web teknolojisi haline gelmiştir. Fakat insanların internete erişim için kullandıkları cihazlar masaüstü ve dizüstünden mobil donanımlara doğru hızlanarak kaymaktadır. Adobe için kabusta bu noktada başlıyor.

Adobe, Air teknolojini mobil cihazlara da uygulayarak bu noktada önemli bir adım atmıştır. Adobe Air ile Java’nın yıllar önce sahiplendiği “Write once, run everywhere” sloganını benimsemiştir ve bunda da oldukça başarılı olduğunu göstermiştir. Son çıkan 2.7 versiyonu ile 30 fps üstünde çalışan IOS, Android, Blackberry OS işletim sistemlerine sahip cihazlara uygulama ve oyun geliştirmek inanılmaz derecede kolay hale geldi.

Hatta Adobe, mobildeki varlığını daha fazla arttırmak için kaynaklarını verimli kullanma kararı almıştır. Air’in linux versiyonu geliştirmek için kullandığı kaynaklarının tamamını mobile aktarmıştır. Linux’un Adobe Air indirilme oranında sadece %0.5 paya sahip olması ve mobil cihazların çok hızlı büyüyor olması, doğru yolda olduğunun en açık göstergesi.

HTML5’in yükselişi karşısında kayıtsız kalamayan Adobe, birbiri ardına yeni teknolojilerini tanıtmaya başladı. Wallaby, Adobe Flash geliştirme ortamında üretilen animasyonları HTML5’e çevirirken, Edge, HTML5 için animasyonlar üretilmesini sağlıyor.

Hem donanım üreticileri ile diz dize ilerleyen hem de yazılım geliştiriciler ve tasarımcılar ile kolay anlaşabilen inovasyondan ödün vermeyen Adobe gibi şirketlere tüm internetin ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Bonus: Adobe & Mobile Showcase

 

Facebook Spartan Project

google-facebook-apple2Mobil uygulama ve oyun pazarı eko sistemi Google ve Apple tarafından gün geçtikçe daha fazla domine edilmeye başlandı. Özellikle Apple kendi eko sistemini katı kurallar çerçevesinde kontrol altında tutmaya çalışırken, Google ise ellerindeki kozları açık oynayarak geliştiricileri yanına çekmeye çalışıyor. Son olarak IOS 5’te Facebook yerine Twitter’in işletim sistemine gömülü olarak geliyor olması, gelişen mobil pazarda Facebook’un istediği güce ulaşmasını engelleyebilir.

İşte tüm bu gerekçeleri üst üstte getirdiğimizde, Facebook’un sessiz kalması düşünülümezdi.  Techcrunch’ta yayınlanan yazı, Facebook’un kendi eko sistemini kurmakta ne kadar kararlı olduğunu göstermeye yetti. Yazının ardından Facebook PR ekibi haberi yalanlasa da, Facebook’un böyle bir projeyi hayata geçirmesi kaçınılmaz son. 700 milyona yakın üyeye sahip Facebook, bu proje ile kendi mobil uygulama dağıtım sistemini ve mobil ödeme sistemini hayata geçirmeyi planlıyor.

Facebook, bu projeyi Apple ve Google karşısında nasıl hayata geçirecek? Facebook’un sahiplendiği nokta, indirilebilir uygulamalar yerine web uygulamaları. HTML5 ve IOS Safari üzerine odaklanarak Apple’in kontrol edemeyeceği bir mecrayı kontrol altına almaya çalışacak. Haberde belirtildiği kadarıyla 80 kadar geliştirici sadece Spartan Projesi üzerinde çalışıyor.

Bir dip notta Adobe Flash için. Apple’in Flash’tan uzaklaşmasından sonra bir büyük oyuncu Facabook’ta bu doğrultuda ilerliyor. Facebook oyunlarının büyük çoğunluğunun Adobe Flash teknolojisi ile geliştirildiğini düşünürsek, ciddi bir sıkıntı yaratacağı kesin. Adobe’un son zamanlarda mobil pazarda agresif olarak büyümeye çalışırken, böyle bir darbe karşısında ne gibi kararlar alacağını bekleyip göreceğiz.

Bir sonraki yazımda Adobe’un özellikle Flash’ı ve etrafında oluşturduğu potansiyel pazarı koruması (hatta büyütmesi) adına neler yaptığını ve yapabileceğini anlatacağım.