Tabut, altında yığılmış insan kümesinin üzerinde acı çekmeden ilerliyordu. Tek tek insanlar canını acıtırken, topluluklar onda hiç bir acıya neden olmuyordu. Baş kısmından yeni bir el onu havaya kaldırıyor sonra o el arka sıralara düşerken tekrar inişe geçiyordu. Dalgalarda yüzen sörf tahtasından farksızdı. Tek farkı sörf tahtasındaki insanın canlı olmasıydı. İnsanlar dünyanın sonu gelmişçesine surat asarken o eğleniyordu hem de hiç olmadığı kadar.
Bu seferki kalabalık hiç birine benzemiyordu. Ön sıralardan biri “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye soruyor, hemen ardından sanki tüm insanlık aynı anda “Helal olsun” diye cevap veriyordu. Tabut, kendisini bir an için mahşer gününde hissetti. İnsan selinin ortasında heyecanından kapağı küt küt atıyordu. Ağıltılar, hırıltılar ve bağırtılar yeri göğü inletiyor, bir tek içindekinden ne ses ne seda çıkıyordu. Tabut’un içindeki, bir önceki gün nefesini son kez dünyaya vermiş ve bir daha geri alamamıştı. Artık o nefes bir başka bedende can bulacak yeni öykülerin ana, yan ve atıl rollerini oynayacaktı.
Tabut her zaman yaptığı gibi camiden mezarlığa gidene kadar içindekinin hikayesini düşündü. Nasıl bir hayat yaşamıştı? Yılları, günleri, saatleri nasıl geçmişti? Kaç kere heyecandan ölecek gibi olmuştu? Her bir soruya kendince cevaplar veriyor, her bir cevap yeni soruları da beraberinde getiriyordu. Gasilhanede, kadınlar kapağını kaldırıp naaşın kefenini içine sererlerken görmüştü içine konulacak olanın saf ve üryan bedenini. Bembeyaz saçları bilgeliğini anlatıyor, göz altı çukurları kederlerini ele veriyor, tırnak dipleri çalışkanlığını ortaya çıkarıyordu. Naaşı içine yerleştirdiklerinde, tarif edemediği bir enerjinin tüm tahtasını sardığını, kıymıklarını tel tel ettiğini hissetmişti.
Düşünce bulutları arasında kaybolmuşken, Tabut’un altındaki insan devinimi bir anda durdu. Artık, kadim dostu toprak onu ve içindekini taşıyordu. Tabut’un derin sessizliğini, onlarca elin kapağını hunharca kaldırması bozdu. İçlerden ikisi mezarın içerisine girmiş, ellerini semaya kaldırmış, Tabut’un içindekinin onlara verilmesi için Allah’a dua eder gibiydi. Onlarca el, Tabut’un içindekini tek harekette koparıp, ellerini semaya dikmiş iki gence uzattılar. Gençler naaşa öyle güçlü sarılmışlardı ki, toprak gelmiş geçmiş en değerli armağınını alıyor gibiydi.
Tabut, kapağının kapatılmasının ardından, içindeki büyük boşlukla tekrar başbaşa kaldı. Bu zamanları hiç sevmiyor, nefret ediyordu. Tek isteği tüm insanlığı hiç ara vermeden gömmekti. İçindeki boşluğu düşünmeden, hissetmeden doldurabileceğini ümit ediyordu hayaller dünyasında.
Anneanneme ithafen