Sinirlenmek: Bazen o kadar gerekli bir duygudur ki, insanı kararsızlıktan çıkartıp beklenmeyen bir yöne doğru fırlatır. Hayata rasgelelelik katar, monotonluğa son verir. İnsanın, saplandığı o derin çukurdan çıkmasını sağlayacak, bir halattır.
Baş kaldırış: İnsan candır, coşkudur, heyecandır, umuttur. İnsan asidir. Uysal olmak ona yakışmaz. Bazen kendine baş kaldırır, bazen birine, bazense tüm dünyaya. Doğası gereğidir ama gereği olduğu için baş kaldırmaz insan. Yolu dikenli olduğu kadar, başı diktir.
Vazgeçiş: Vazgeçen taraf için yeniden doğuş, vazgeçilen ise ölüm anıdır. Ölümde yeniden doğuşun farklı bir yorumudur. İki tarafta bekledikleri paslanmış duraklarından kalkıp yeniden yola koyulur. Olması gereken olmuştur. Olmaması gerekendir durmak, durulmak.
Bir gün gelir öyle bir sinirlenirsiniz ki gözünüz tek bir parça geçmiş anı dahi görmez, göremez. Gözünüz kararır. Dönüşü olmayan bir yola gideceğinizi bile bile isyan eder her şeye baş kaldırırsınız. O andan itibaren sıfırdan başlayacağınızı bilseniz de içinizde yeni çıkılacak yolun bilinmezliğinin getirdiği heyecan vardır. Kararınızı vermişsinizdir. Artık, kimse sizi durduramaz. Vazgeçersiniz. O koca koca yılları, hiç bir zaman kavramının hesaplayamacağı bir hızda silersiniz.
Yoktur bu hayat yolunun bir kazananı ya da kaybedeni. Yürümektir asıl olan. Yürürken göremediğimiz kırılım noktalarından geçeriz. O an anlam veremeyiz, üzülürüz, pişman oluruz, nefret ederiz, söveriz. Çünkü göremeyiz yolumuzun bize ne göstermek istediğini. Zamandır bu noktaları birleştirip bize o büyük resmi gösteren. Noktalar birleştikçe anlarız çizgilerin ne kadar da muhteşem kıvrımlara sahip olduğunu. Çizgileri gördükçe fark ederiz çizdiğimiz o mükemmel bengi dönüşü.
Resim: The Persistence of Memory
bazen de sadece kabulleniriz bazı şeyleri
İnsan doğası işte 🙂
“Sinirlenmek: Bazen o kadar gerekli bir duygudur ki” işte buna katılıyorum…